1 Aralık 2014 Pazartesi

                         Adamakıllı


Bugün konum aşk. İnsanlığın doğumdan beri yaşanan kadın-erkek ,kadın-kadın ,erkek-erkek ilişkilerindeki o duyguya değinmek istiyorum.

Hep deriz ya eskiden şöyleydi eskiden böyleydi diye eskiden ne vardı? (Kusura bakmayın işte tam da burada gelenekçi olacağım.) Aşkı yaşamamız için bahşedilen bi ruh vardı. Bu ruh aşkı uzun ömürlü ve dayanıklı kıldı. Art niyet ya da aşınmışlık yoktu. Birini sevdiğin zaman hesapsızca sonunu düşünmeden severdin. Kimi zaman seni gülümsetebilmesi yeterdi. Haberleşmek için mektup ya da arkadaşlarımı kullanırdık. Elini tutabildiysek şanslıydık. Çünkü bu öylesine büyük bi heyecandı ki … O zamanlar yok muydu çapkınlar vardı elbet ama usulüne göre yapılırdı. Kimse kimseyi kırmadan biterdi ilişki. Gönül bu aklın aracı değil ki. Mesela ilk kavgada bitmezdi aşk. İnsanlar birbirine şans tanırdı. Sıkılmak o zamanlar bu kadar meşhur değildi. Yaygın olan nesil üzerinde aşkın etkisi büyüktü. Aşkın bi saygınlığı vardı. İnsanlar , birbiri için bu kadar kolay değildi. Her şey anında olmazdı, her şeyin bi sırası vardı. Kendini sorumlu hissederdin karşındakine karşı. İşte bu önemliydi bence … Yitirdiklerimizin farkında olsak keşke.

Şimdi yeniye geçelim. Yeni güzeldir geçmişin izleriyle kendine özgün bi yol seçmiştir. Kendinden emindir. Ama ya aşka kattıkları? Bence aşkın kimyası değiştirdi. Artık çabucak aşık oluyoruz ama bu kez düşünerek. Sonunu da kendimiz hazırlıyoruz. Aşkı yönetiyoruz yani bi bakıma. Şurası şöyle olsun, bununla bu kadar birlikte olayım, biraz parasını yer ayrılırım, belki şansımı denerim diyoruz. Heyecan kısmı saniyeler sonra sona eriyor. Heyecan bittiği an bu kez işimi görsün yeter… Kadın ya da erkek aşık olduğunda aklından geçen ilk şey onunla sevişmek değildi.  Zaten hayatındakinin dışında insanlarla da birlikte. Bunun adına da garanticilik deyip midemi bulandırıyorlar. Son moda bir de şu söz var ‘onu mu bekleyeceğim’ istersen bekleme sen bilirsin ama kimse de seni beklemeyecek bu gidişle .Çabuk tüketince de neden hayatımda şöyle adamakıllı biri yok diyoruz. Çünkü zamanla birbirimize benzedik. Artık aşk yok, şehvet var. Duygu yok, tutku var. Yüz yok, yüzsüzlük var.

Evet geçmişe dönemeyiz belki ama anıları yaşatmaya çalışabiliriz kitaplarla. Bence eskiyi yaşanan aşkın saflığını anlatan en güzel kitaplar Başucumda Müzik- Kürşat Başar ve Orhan Pamuk - Masumiyet müzesi


16 Kasım 2014 Pazar

                             Ernest Hemingway

                         
                              Çanlar Kimin İçin Çalıyor


Hemingway'in dünyaca ünlü romanı Çanlar Kimin İçin Çalıyor konusu, İspanya'nın kendiyle savaşıdır.

Roman, Robert Jordan'ın gözünden anlatılmıştır.

Baş karakter Robert Jordan, aslen Amerikalıdır. Başta  duygularını tavırlarına yansıtmayan biri olarak karşımıza çıkar. Daha sonra ana karakterlerden Pilar'ın da oyunlarıyla Maria'ya aşık olur. Aşkı bile onu işinden alıkoyamaz.
Diğer ana karakterler; Pilar, Maria , Anselmo, Pablo, Golz.

Jordan'ın asıl görevi İç savaş esnasında İspanyol gerillarla çalışarak belirlenen köprüyü havaya uçurmaktır. Bunun için Golz'dan aldığı emirin ardından Pilar, Maria, Anselmo ve Pablo'yla birlik olur. Grup belirlenen tarihte uçurulacak köprü için hazırlanan planlar dahilinde Jordan'ın söylediklerine göre hareket ederler. Pilar'ın görevi grubun karnını doyurmaktır. Maria'nın göreviyse Pilar'a yardımcı olmak ve Robert'ı mutlu etmek. Golz, Robert'a köprü imha görevini veren kişi. Pablo grubun alkoliği. Ona katlanmalarının tek sebebi bölgeyi iyi tanımasıdır. Anselmo da çevreyi tanır ve Robert'a yardımcı olur.

Jordan , Golz'dan imha görevini aldığı andan itibaren öleceğini biliyordu. Ama ne olursa olsun gerillalarla birlikte oldu ve görevini başarıyla gerçekleştirdi. Aklında kalan son kişiyse Maria'ydı.

4 Kasım 2014 Salı


Uçurtmayı vurmasınlar


                                                 Filmden Barış ve Zeynep

Bizim göğümüzün yalnız gündüzü var senin göğünde akşam oluyor mu İnci?
Feride Çiçekoğlu bu romanında 80lerin sonunda cezaevinde doğan Barış’ın,  İnci’ye yazdığı mektupları anlatılıyor. Bu romanın aynı zamanda 1989 yılında filmi de çekildi. Romanda Barış’ın İnci’ye yazdığı mektuplar var. Filmde ise kitabın aksine yaşananlar var mektuplar çok kısa bi bölümü içine alıyor.




Filmdeki Barış ve İnci karakterleri
  
                                           



Kadın Cezaevinde büyüyen Barış; sevgiyi, paylaşmayı, incitmemeyi, saygılı olmayı hep İnci’den öğrenir. İnci, Barış için diğer kadınlardan farklıdır şöyle ki Barış'ı asla üzmez sorduğu soruları muazzam bi sabırla yanıtlar. Ona daima bir şeyler öğretir. Uçurtmaları bile… Uçurtmalar İnci ve Barış için bi tür iletişim aracı haline gelir. Uçurtma geliyorsa haber de geliyordur. Ama cezaevi şartları çocuk için uygun değildir. Koğuştaki kadınlardan birinin doğumuna şahitlik bile eder Barış. Sümbül gibi bi kadınlarının cazgırlıklarına da… Gün gelir İnci'nin cezası biter özgürlüğüne kavuşur. Ama ardında bıraktığı Barışı bi an unutamaz. İnci tahliye olurken Barış'ı Zeynep ‘e emanet eder. Sanılmasın ki Barış annesiz, Barış'ın annesi yaşıyor ama ‘düşünce suçuyla’ içeride olan kadınlar kadar iyi değildir çocuğuyla arası. Barış ağladığında ya da bir şey sorduğunda etrafında annesinden çok diğer kadınlar olur. İnci gittikten bir süre sonra uçurtma olarak cezaevinin avlusunun üzerinde görünür. Bütün kadınlar avluda toplanır, İnci’den geldiklerini sanıp sevinirler. Bunun üzerine cezaevi müdürü avlunun tepesine çıkar ve derhal uçurtmanın vurulmasını ister. Fakat uçurtma rüzgarın etkisiyle oldukça yükselmiştir. Müdürün yoğun çabasına rağmen uçurtma vurulamaz. Minik Barış müdürün neden ısrarla uçurtmayı vurmak istediğini anlayamaz.




                                                   Filmi izlemek isteyenler için
         https://www.youtube.com/watch?v=jceWymaP5TM


                                       


26 Eylül 2014 Cuma



Ünal Aysal

Makama geliş /14 Mayıs 2011

Ünal Aysal (d. 2 Haziran 1941, İstanbul), Türk işadamı, Galatasaray Spor Kulübü başkanı. İstanbul 1941 doğumlu olan Ünal Aysal, orta öğrenimini 1960 yılında mezun olduğu Galatasaray Lisesinde, Yüksek öğrenimini de İsviçre - Neuchatel Üniversitesi Hukuk Fakültesinde tamamladıktan sonra, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden de muadelet diplomasını aldı.
   Ünal Aysal 2010-2011 Sezonununda 14.05.2011 tarihinde katıldığı seçimi kazanarak Galatasaray SK başkanı seçilmiştir. 2998 oy alarak tarihin en çok oy alan başkanı olmuştur.
Haydi Aysal'ın seçildiği ilk günden bu güne dek yaptıklarına ve vesile olduğu işlere bakalım. Sanırım geldiği günden bu yana Galatasaray’a kattıklarını göz ardı etmek olmaz. Sadece futbolu göz önünde bulundurmazsak, Aysal ‘ın başarını görebiliriz. Şunu da söylemeden edemem eğer bugün Aysal başarılı olduysa bunu Adnan Polat’a borçludur. Ünal Aysal        (Galatasaray Spor kulübü dediğimiz günleri mumla ararken) Adnan Polat’ın temelini attığı inşaatı tamamladı.

Profesyonel Futbol Takımı Süper Ligde 2, TFF Süper Kupasında 1 ve son olarak Türkiye Kupasında 1 kupa kazandı. Bunların yanı sıra 2012-13 sezonunda Şampiyonlar Lig’inde çeyrek final oynadı.



Erkek Basketbol Takımı , Euroleague 'de 8’li finale kalarak kulüp tarihinde bi ilki gerçekleştirdi.
    • Çeyrek Final (1): 2013-14
    • Son 16 (1): 2011-12

Kadın Basketbol takımı  Euroleague Women şampiyonu oldu. Yenilmez Armada 'dan sonra ilk kez Lig şampiyonu oldu. Ardından Cumhurbaşkanlığı Kupası'nı kazandı.

    • Açıklama: Simple cup icon.svg Şampiyon (1): 2013-14
    • Açıklama: Seven-segment 3.svg Üçüncü (1): 1998-99
    • Açıklama: Seven-segment 5.svg Beşinci (1): 2011-12

       Açıklama: Simple cup icon.svg Şampiyon (12): 1987-88, 1989-90, 1990-91, 1991-92, 1992-93, 1993-94, 1994-95, 1995-96, 1996-97, 1997-98, 1999-00, 2013-14

        Türkiye Kupası:
Simple cup icon.svg Şampiyon (11): 1992-93, 1993-94, 1994-95, 1995-96, 1996-97, 1997-98, 2009-10, 2010-11, 2011-12, 2012-13, 2013-14


Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı

Açıklama: Simple cup icon.svg Şampiyon (8): 2006-07(namağlup), 2007-08(namağlup), 2008-09(namağlup), 2009-102010-112011-12(namağlup), 2012-13(namağlup), 2013-14(namağlup)


Açıklama: Simple cup icon.svg Şampiyon (5): 2007-08 (namağlup), 2008-09, 2010-11 (namağlup), 2012-13 (namağlup), 2013-14 (namağlup)[15]
Açıklama: Gorm silver cup.jpg İkincilik (1): 2011-12

Açıklama: Simple cup icon.svg Şampiyon (Namağlup) (4): 2008, 2009[16], 2011, 2012


Kadın Voleybol takımı


Açıklama: Seven-segment 4.svg Dördüncü (1): 2012-13
Açıklama: Gorm silver cup.jpg İkincilik (1): 2011-12

Erkek voleybol takımı
Açıklama: Gorm silver cup.jpg İkincilik (1): 2011-12
Açıklama: Gorm silver cup.jpg İkincilik (1): 2011-12



Yaşanan başarıların ardından (ne olursa olsun) kendi adıma teşekkürü borç bilirim…

19 Ağustos 2014 Salı

         Para, her zaman olduğu gibi mutluluğu ardına saklamıştı. Zenginlik içinde büyüyen bi kız çocuğunun, anne sevgisinden, baba korumasından mahrum bırakılışının ardından seri katile dönüşümünün hikayesi…



    Onların sadece sırt çantaları vardı.. Tek ihtiyaçları zamandı. (kaçmak için zaman)


 Hikaye baştan sona kadar gizemini koruyor. Başta ‘keyfe keder ‘ gezen bi anne- kız karşımıza çıkarken sonrasında anlıyoruz ki aslında iş sandığımız gibi değilmiş.
 Olay biraz derinleştiği zaman da aslında annenin bi katil olduğunu anlıyoruz. Ve tabi anlatıcının olayı anlattığı bölümler dışında bir de anne-kızı uzaktan gözlemleyenlerin söyledikleri asıl , olayı aydınlatıyor.
 


 Kendi hayatından kaçan bi anne… Yaşamdan kendini soyutlamış, kızı dışında herkesi potansiyel suçlu olarak görüyor. Peşinden sürüklediği kızıyla maceralara atılıyor. Şehir şehir kaçıyorlar, onlara zarar veren herkesten. Ve sonunda kızını da kendi gibi bi katile dönüştürüyor.


10 Ağustos 2014 Pazar


Yaz... bitmesini hiç istemediğim eşsiz anlar ve hiçbir şeyin, hiç kimsenin sonsuza dek benimle kalmayacağını anladığım ayrılıklar mevsimi... diyor Kürşat Başar.

      Son kitabıyla farklı bi üslupla karşımıza çıkıyor Başar. Kadın kahramanlarına alıştığımız Kürşat Başar 'Yaz' isimli kitabında tercihini erkek kahramandan yana kullanmış. Olayların akışı günümüz ve geçmiş arasında gidip geliyor. Konusu sadece aşk değil..

 Kıbrıs 'da başlayıp İstanbul'da devam eden bi hikaye...  Kritik bi dönemde hayatına gözlerini açan ve bu dönemde zorunlu olarak İstanbul'a gitmek zorunda kalan bi babaanne  ve torun.. Hayatın onlar için hazırladığı tüm zorluklara göğüs gerip hayata tutunmaya çalışan iki can yoldaşı.. Sonrasında erken yaşta yaşadığı sıkıntılarla olgunlaşan bi erkek. Körpecik bi delikanlı. Bir yanda bugüne dek kalbi kimse için atmamış Murat, öte yanda başında kavak yelleri esen Emel.

-Murat: Onu gördüm yaz geldi, diyor.

Dupduru, capcanlı bi aşk. Vazgeçişler , yanlış anlaşılmalar, uzun bekleyişlerle dolu bi aşk.
Sonrasında hayatın sunduğu sürprizler karşısında bi takım kararlar alıp hayatını değiştirmek zorunda kalan iki insan. Hayatın içinde kaybolurken küçük bi tesadüfle yeniden bir araya gelen bi çift.


Özelikle arka kapağı vuran kitap.

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Başbakanım;

Senden olmayanı hiç sevmeyeceksin değil mi? Korumayacaksın, kollamayacaksın? Hoş kollamanı bekleyen yok öldürmesen yeter. Daha önce madende ölenlere ‘kader’ dedin. Hadi bu sana oy veren insanlar salak, salakları kandırırken hiç canın acımadı mı? Yetimin hakkını yerken, bunca insanı ağlatırken yüreğin hiç mi sızlamadı? 274 canın hesabını nasıl vereceksin? İşine geldiği zaman her şey senin elinde. Senin polisin, senin askerin , senin yargın , senin vatandaşın.  Bizi hep kendinle aynı şekilde düşünmeye zorladın. Baş kaldırınca dövdün, sövdün, öldürdün. Bunların hesabını sen veremeyeceksen kim verecek?
Biz de kötüyüz, kötüyüz çünkü seçimlerimiz kötü.

En çok koyan da sebepsiz ölüm. Evet her ölüm erken ölüm ama böylesi çok acı. Tarihte bu gibi olaylara yüzlerce kere tanıklık etmemize rağmen bundan ders almamamız ne kötü. Normalleşiyor muyuz yoksa? Yoksa bu kadar büyük acılara nasıl katlanıyoruz? En büyük acı sevdiğini kaybetmek değil mi, nasıl katlanacak geride kalanlar ya da nasıl geçinecekler? Onların acısını hangi para hafifletir ya da sizin yüzsüzlüğünüzü hangi para gizler? Şimdi evet buradan yazması kolay ama Soma’da insanlar öldükleriyle kaldı. Geriye binlerce insan babasız belki abisiz dayısız kaldı. Hem de ne uğruna. Yaşamak bu değil, olmamalı da. Hele bir de bu olaylar hep masum insanların başlarına geliyor ya işte en çok ona bozuluyorum. Kimileri milyon dolarlar çalıp ayakkabı kutularında gizledi kimisi oğlunu sırça köşklerde korudu. Ama olan ekmeğini maden ocağından kazıyarak alan insana oldu. Adalet bunun neresinde ?


Böyle bi ülkede bu kadar kötü insanla yaşamak istemiyorum. 


1 Mayıs 2014 Perşembe

Ama bu işte bi yalnızlık var.

90’lara geri dönmek istiyorum. Artık zaman makinesini icat edin. Yeniden doğmak istiyorum. Çocukluğumu doyasıya yaşayıp, yapamadığım ne varsa yapmak istiyorum. Mesela daha çok dondurma yemeliyim daha çok top oynamak istiyorum. Yine sabahları erkek kalkıp sevimli kahramanları izlemek istiyorum. Ve en sevdiğim arkadaşlarımla bir kez daha ortada sıçan oynamak istiyorum. Cep telefonu görmek istemiyorum. Daha mı samimi miydik o zamanlar? Annem bana evin penceresinden bağırsın ''hadi gel '' diye. Ben hemen gitmediğim için ablamları yollasa terasa, bide onlar bağırsa hadi gel artık diye. Ben de hayali arkadaşımı alıp evin yolunu tutsam. Bizim radyoda Sezen Aksu- seni yerler çalsa. Neşelensek zaten 90'lar hep neşeli.

Sonra hani şimdi 90'ların başı olsa yine mevsim bahar olsa... Erik ağaçlarına dalsak. Yine grup şeklinde ağacı aşağılara eğsek sonra biri toplasa hepimize dağıtsa, maksat ilk olanları yemek. Ama acele etmemiz gerek eğer ağaç sahibi varsa yakar çıramızı.

Bazı günler güneşli olurdu annem öğlen dışarı çıkmama izin vermezdi. O zaman da evde tetris oynardım saatlerce. Yine oynasam ya. Canım sıkılınca annemi yoklasam boş durmaz o yine yemek yapar. Hem de en güzelinden ve aynı tadı tutturarak. Belki biraz bozukluk alıp buz parmak alırım ya da minimix. Hem artık öğleden sonra oldu annem kesin izin verir. Giyerim yine mikili t-shirtümü koşarak giderim bakkala. Sokaktaki herkesle merhabalaşırım, hatta o kadar abartırım ki eve yarım saatte dönerim.

Akşam oldu artık. Ve en sevdiğim şey akşam yemeğini terasta yeriz. Babam gelmeden hep beraber sofrayı kurup onu bekleriz. O gelir hemen ardından başlarız. Yemek biter ama kimse sofradan kalkmaz. E tabi aile kalabalık, herkesin anlatacakları var. Ben isterim ki hep öyle kalalım. O yaşlarda yaşayalım hep kimse bi yere gitmesin. Hem daha sofrayı kaldırır kaldırmaz çayı demleriz. Bugün geç yatacağız her zaman bahar gelmez ki. Hem herkes her zaman gününde olmuyor. Terastan içeri televizyona bakmaya gelen yok. O mutlu görüntüyü beynime kazımak istiyorum. Elimde olsa o zamandan atardım televizyonu. Uzaklaştırıyor bu meretler bizi birbirimizden bi de yalnızlaştırıyor. O kadar güzeldi ki 90’lar her hatıra başka güzel. Yapılan şeyler art niyetsiz. Yediğimiz ekmek bile daha güzeldi. Her şeyin tadı bi başkaydı.

                                                     Ve tabi 90larla da ilgili bi kitap var
                                                                      meraklısına



23 Nisan 2014 Çarşamba

                             Galatasaray ve Futbol

Kurulan ilk Türk takımın tarihçesi olma görevini üstlenmiş ''Galatasaray ve Futbol''. Bununla birlikte Türkiye’de futbol, İstanbul’da spor nasıl başladı, neler yaşandı sorularına da cevap niteliğinde.


Her şeyden önemlisi ülkemizde futbolun nasıl başladığını bilmekte yarar var. Olaylara tanıklık etmiş birinden dinlemek oldukça önemli. Aslında bakarsak tamamen bi tarih kitabından çok anılarla zenginleştirilmiş ve hikayeleştirilmiş hatta biyografi bile diyebiliriz. Çünkü yazar, Sultani’de geçen anılarda kendine de yer vermiş. Kitabı okuduğunuzda  büyük başkan Ali Sami Yen ‘i de tanımış olacaksınız. Sarı kırmızılı renklerden önce hangi renklerin kutsal formamızı renklendirdiğini de öğrenmiş olacaksınız. Ve bir kez daha iyi ki Galatasaraylıyım diyeceksiniz. Daha kurulduğu ilk yıllardan beri başarıların takımı Galatasaray'ı tanıyacaksınız.


Ruşen Eşref Ünaydın, Galatasaray Sultanisi'ni ve Edebiyat Fakültesi'ni bitirdi. Çeşitli yerlerde Türkçe ve Fransızca öğretmenliği yaptı. Ünaydın, Atatürk’le de yakın ilişkilerde bulundu hatta  Mustafa Kemal Paşa'yı Türk basınında ilk defa tanıtmıştır, bu yönden önemli bir yere sahiptir.

9 Nisan 2014 Çarşamba



Yaşadığımız en gerçek duygulardan biri aşk, biri ölüm. Ben ikisini de yaşayanlardanım. Çok zaman aşık olduğumu sandığım kişilerle sevgili oldum. Kimi zaman sevilmedim, yalnızca sevdim. Ve severken de hep dürüst oldum. Gerçektim. Severken; kıskandım , ağladım, unutmak için uyudum bazen kızdım. Çünkü insan sevdiğine kızar. Maalesef her konuda yufka yürekli olduğumdan, elimde hep beyaz bayrakla bekledim. Öfkem korkutmasın kimseyi. Evet çabuk sinirlenirim hatta kimi zaman aksiyim, ama çabuk geçer sinirim. Mesela tatlı bi sözle ya da bi gülümsemeyle hemen affeder kalbim. Her şeyini bilmek isterim. Onu düşünürken eksiksiz olmalı hayalim. Sevdiği her şeyi merak ederim. Bu arada gülüşü çok önemli o mutlaka güzel olmalı.

8 Nisan 2014 Salı

Hepimiz birilerine aşık olduk; istemeden ya da isteyerek. Bazılarımız kadın, bazılarımız ise erkek sevdi. Bazen kadınlar birbirlerini sevdi.
İki kalp düşünün yalnız birbiri için atan , kadınlar arasında 'aşk'.

'Kadınlar Arasında' , Murathan Mungan'ın seçtiği kısa hikayelerden oluşuyor. Hakan Günday, Birgül Oğuz, Ayşegül Çelik ve daha nicelerinin birbirinden çarpıcı hikayeleri...


''... sessizliğin ve diksizliğin her çeşidine itilen, hapsedilen kimlikler üzerinde toplumsal tehditler , ancak birbirmizin hikayelerini tanıdıkça, dokundukça , anladıkça ortadan kalkmaya başlar. Edebiyat, 'öteki' dediğinin hikayesinde biraz da kendini bulmak değil midir? ''
-Murathan Mungan

13 Mart 2014 Perşembe

          




             
               DÖ-NÜ-ŞÜM  


       Kahramanımız Gregor Samsa, pazarlamacıdır. Annesi babası ve kız kardeşiyle birlikte yaşar. O, gece gündüz çalışıp ailesini geçindirmeye çalışır. Her sabah erkenden kalkıp 'çokta sevmediği' işine gider. Gregor'un babasının, Gregor'un patronuna büyük bir borcu vardır. Bu yüzden, Gregor işinden nefret etse de işinden ayrılamaz. Fakat bir gün böcek olarak uyanır. İlk düşündüğü şey ise işe nasıl gideceğidir. Saatine baktığında uyanmış olması gereken saatin çoktan geçtiğini fark eder. Çalar saati neden duymadığını düşünür. İnsanlarla iletişime geçmeye çalışır fakat onları duyabildiği halde konuşamaz. Kocaman kara bi böcekten başka hiçbir şey değildir artık. Bu duruma alışması zor olur. 2 ayaklı bi insanken bi anda 4 ayaklı bi böcek olmak onu yorar. Bu haldeyken bile ailesini düşünür. Kız kardeşi, onunla ilgilenmek için gönüllü olur.  Abisinin durumuna üzülür, onunla anlaşmaya çalışır.

2 Mart 2014 Pazar

                                        Zeynep


            
      Zeynep deyince aklıma kelebekler geliyor he birde hınzır bakışları. O , benim yalnızca arkadaşım değil, dostum, kardeşim, ailem. Zeynep benim öteki yarım. Üzüldüğümü sesimi duymadan hisseden insan. Mutluluğumu gözlerimden okuyan biricik arkadaşım. Benim için, diğer sevdikleri için sürekli çabalayan Pollayannam.

25 Şubat 2014 Salı

SİYASETTEN BIKTIK


Havaya yazıyorum ,biliyorum. Belki kimse okumayacak ama rahatlamam şart. Her yeni güne Akp ile başlamaktan, tapelerden , Bilal Erdoğan-Tayyip Erdoğan'ın arasındaki ilişkiden sıkıldım. Siyaset her şeyin önüne geçer oldu. O kadar hayatımızı kapladı ki onun dışında bir şey düşünmek yanlış gibi geliyor. 12 yıl çürütüldü. Hani diyorlar ya iyi işler de yaptı yani yapması gerekenleri yaptı. Kimse yapılması gerekeni yaptı diye Rte'yi alkışlamak zorunda değil.

Kim olsa zaten hem çalacak hem yapacaktı. Bırakalım artık bu klişeleri yok benim adayım çalmaz da çırpmaz da falanlar filanlar. Bal gibi her gelen çalacak. Aranızda iyi yok ve iyi olmayan şeyler arasından bizi seçim yapmaya zorluyorsunuz. Ayakkabı kutusu görmek istemiyorum. Boşa inkar eden ve giderek küçülen bi Başbakan da görmek istemiyorum.

Hepimizin bi hayat duruşu var. Ama bu duruşun içinde biraz saygı, biraz kendi ilkelerine bağlılık olmalı. Dünyanın sahibi RTE değil maalesef. İstediğini söyleyemez ,istediği kararları aldıramaz. Ve biz buna duur diyoruz diye bizi içeri atamaz. Kendi hakkımızı savunduğumuz zaman bile suçluyuz. Şu Başbakanın bahsettiği milletten olmak isterdim. Ne de çok seviyor onları. E peki biz neyiz biz de bu topraklarda yaşamıyor muyuz? Neyse Olay kendi ailesinin başına gelince geçmişte bütün söylediklerini evirdi çevirdi. Kendisine dokunan her olayı Ergenekon,paralel devlet ve geziye bağladı.

Gündemin sürekli yoğun tutulmasının sebebi her şeyi unutturmak. Neredeyse geziyi unutacağız. Her şey bi anda oluyor, her gün yeni bi gündem maddesi belirleniyor. Kadınların kendi bedeni ve bebeği hakkında söz sahibi olamadığı bir yerde yaşıyoruz. İnterneti özgür kullanamıyoruz. İktidarın çıkarları doğrultusunda yaşamaya çalışıyoruz. Kızla erkek aynı evde yaşayamıyor çünkü yaşarlarsa olmaz günah ama bi dini nikahla sen sağ ben selamet. Kadına tecavüz ediliyor, tecavüzcü haklı bulunuyor. Temel eser dediğimiz kitaplarımız yasaklanıyor. Taraf olmazsan bertaraf oluyorsun. Mezheplerin arası açılıyor. 80'lerde sağcı solcu vardı şimdi ise Kürt, Türk, Alevi, ulusalcı, cemaatçi, nurcu, doğulu, batılı diye ayırıyoruz birbirimizi. Şunu unutuyoruz ama hepimiz insanız. Bunca yıl iktidarlar araya nifak sokmadıkça bu insanlar ayrı düştü mü?

Ama bi dakika ya RTE harika metrolar yaptı bi 
biniyorsun vııın diye gidiyor. O kadar güzel ki yani ölürüm başbakana her hakkımı savunuyor. Benim yerime kararlarımı da veriyor ohh miis. He birde milli gelir kat ve kat arttı. Çok mutluyuz adeta koyun sürüsü gibiyiz. Tek tipiz. Allah muhafaza Başbakanım çok yaşa! İstikrar önemlidir. İntikam duygunuzu diri tuttun. Bal tutan parmağınızı yalayın. Alo babacığıııııım




 H erkesin Hiçbir Şeyi Hikayem 91 yılında başladı. Her yıl daha da geriye gitti ve bu yıl kendime en uzak yılım oldu.  En umutsuz en çaresiz...