Şizofrenik aşka mektup
Yine sana geldim sevgilim. Söyle yoksa
yine çok mu beklettim ? Umarım beklemene değer duyacakların. Sana bi avuç
dolusu kokumu getirdim, sesimi getirdim. Eskisi gibi konuşuruz belki . Dilerim
hayatında konuşmamızdan rahatsız olacak biri yoktur. Üzülmesini istemem. Hadi
başlayalım hiç düşündün mü acaba seninle hiç karşılaşmasak nasıl olurdu?
Birbirimizin hayatına girmeseydik hangi yönlere savrulurduk hiç düşündün mü?
İlk karşılaştığımız an konuşamamıştım hatırlar mısın? Çünkü düşünüyordum başıma ilk kez gelen
mucizeyi. Tadına varmaya çalışıyordum sindire sindire aşık oluyordum. Nasıl olurda hiç tanımadığın birini ilk
gördüğünde içinden sadece sarılmak
geçer. Konuşmaya başladığın an mucizeye tanıklık edermiş gibi yalnızca izledim
seni. Ağzından çıkan her kelimede bana ne kadar benzediğini düşündüm. Sonra
güldün gözlerimin içine bakarak işte o an anladım ki ben hiç güzel gülen
görmemişim. Senin yanında herkes biraz çirkin, eksik ve tatsız. Bir insanın
gülerken gamzeleri bu kadar derin olur mu hiç? Ya da çekik gözler bu kadar
yakışır o pürüzsüz esmer yüze. Neyse kendime geldikten sonrasını hatırla
ağzımdan çıkan ilk söz – ya şey ya ben ıımm çağla ya olmuştu. Hayatım boyunca kızarmayan
yüzüm bana ihanet etti ve ilk kez domates gibi kızardım. Bu kızarıklık uzunca
bir süre yüzümden gitmedi. Hiç utanmamıştım o kadar. Sanki ne olmuştu aramızda
sadece tanışmıştık. Ben hayaller aleminden çıktıktan sonra kızaran yüzümü bi
kenara bırakınca seninle sohbet etmeye başlamıştık. Her şey ne kadar havadaydı.
O anlarda sanki dünyada sadece ikimiz vardık. Benim için hala öyle hala ikimiz
varız .Nasıl buralara geldik, niçin anlamaya çalışmadık birbirimizi? Belki en
doğrusuydu senin deyiminle ‘tadında bıraktık’. Ben bırakamadım ama tadı
damağımda kaldı sevgilim.